• Göklerde en yükseklerde uçtuğu, böylece Tanrı’ya yakın olduğuna inanılan efsanevî hümâ kuşu, hükümdarlık otoritesini temsil eder; pâdişaha ait nesnelere, fermânlara hümâyûn simgesi konur.

highlight @ page 67, loc. 1025-1028

  • Bu dönemde mutlak sultanlık otoritesini 1632–1640 tarihleri arasında gerçekten icra eden müstebit pâdişah, IV. Murad’dır.

highlight @ page 69, loc. 1050-1051

  • (1595–1603) dönemine kadar sancağa çıkan şehzâdelerin çoğu (II. Bayezid bile) şehzâdelik döneminde etraflarına topladıkları şâir ve nedîmlerle sorumsuz bir hayat yaşamış, bazıları sağlığını kaybederek ölümün kucağına düşmüştür (meselâ Fâtih’in oğlu Konya valisi Mustafa, içki ve sefahatten genç yaşta hayatını kaybetti). Buna karşı Fâtih’in oğlu Cem, Bayezid’in oğlu Korkut, saraylarında sanat ve bilim adamlarıyla seçkin bir çevre meydana getirmişlerdi.

highlight @ page 69, loc. 1052-1056

  • II. Selim (1566–1574) Sarhoş Selim diye ün salmış, bir hamam âleminde düşüp ölmüştür; 28 yaşında tahta çıkan III. Murad (1574–1595) kadınlara aşırı düşkünlüğü (130 çocuğu olmuş), içki âlemleri, bir şeyhe bağımlılığı yüzünden Osmanlı kargaşa dönemini açan sultanlar olarak bilinir. Tahta Culûs Kanunî Süleyman, Mekke şerîfine tahta çıkışını bildiren nâmesinde kendisinin “inâyetü’l-rabbâniyye” ile “serîru’s-saltanat’a” (Tanrı’nın bağışlamasıyla saltanat tahtına) culûs ettiğini belirtir.

highlight @ page 69, loc. 1056-1061

  • Fetret döneminde (1402–1413) saltanat için birbiriyle savaşan Bayezid’in beş oğlu çelebi (asâletmeâb) unvanıyla yetinmişlerdi.

highlight @ page 77, loc. 1168-1170

  • Çünkü Türk devletlerinde bir saltanat verâset kanûnu yoktu; saltanatı yalnız savaş gibi olağanüstü bir olayla Tanrı belli eder inancı yerleşmiş bulunuyordu.

highlight @ page 77, loc. 1170-1171

  • Dolayısıyla, bütün ülkenin meşrû hükümdarının kim olduğu o zaman belli değildi; tâ ki Çelebi Mehmed tüm kardeşlerini savaşla saf dışı bıraktı, o zaman (1413) sultan unvanını alabildi.

highlight @ page 77, loc. 1171-1172

  • Böylece, I. Selim’in cihanşümul hilâfet yetki ve sembollerini, Mısır’da oturan Abbasî halifesi III. Al-Mutavekkil’den bir merâsimle devraldığına dair rivâyet, XVIII. yüzyılda ortaya atılmış ve Osmanlı sultanlarınca benimsenmiş asılsız bir rivâyettir.

highlight @ page 79, loc. 1210-1212

  • Mısır’da oturan Abbasî halifesi Al-Mutavekkil, Selim tarafından İstanbul’a gönderilmiş, yolsuzlukları yüzünden Yedikule’de haps olunmuş, Kanunî tahta çıktığında Kahire’ye dönmesine izin verilmiştir.

highlight @ page 80, loc. 1213-1215

  • Zira (Buhârî ve öteki hadîs mecmualarında yer alan) “İmâm Kureyş’tendir” yani, İslâm cemaatinin dinî başkanlığı Kureyş kabilesine aittir, hadîsi karşısında Osmanlı hükümdarının bütün Müslümanların halifesi olma iddiası, o zaman başka iki temel tarihî olguya dayandırılmak istenmiştir: Osmanlı hükümdarları, Fâtih’den beri, tüm İslâm’ın gazâ kılıcını elinde tutma hakkının kendilerine ait olduğunu iddia etmişlerdir.69 Fâtih ve II. Bayezid’e Cezayir Müslümanları, İspanyol istilâsına karşı heyetler gönderip himaye istemişlerdi. Dünya çapında gazâ görevini üstlenen Sultan Süleyman, dünyada Hıristiyan devletlerin saldırısına uğrayan bütün Müslüman devletlerine arka çıkmakla, bu iddiayı kanıtlama yolunda idi.

highlight @ page 80, loc. 1223-1227

  • Osmanlı hükümdarı, dünya Müslümanlarına, Mekke ve Medine’nin hâdimi olarak Mekke’ye serbestçe gelip gitmeleri için güvence vermekte, bu amaçla karada ve denizde sefer önlemleri almakta idi.

highlight @ page 81, loc. 1233-1235

  • Osmanlılarda hilâfet-i kübrâ iddiası, zayıflayan siyasî gücü desteklemek amacıyla gittikçe kuvvetlendi ve XVIII. yüzyıldan itibaren bütün İslâm dünyasının meşrû halifesi biçiminde gelişme gösterdi. Birinci Dünya Savaşı bitiminde Hind Müslümanlarının Osmanlı hilâfetini İngiliz hâkimiyetine karşı kullanmaları, Hilâfet hareketi, Osmanlı sultanının halifelik iddiasının İslâm dünyası tarafından benimsenmiş olduğunu göstermekteydi.

highlight @ page 82, loc. 1243-1245

  • Sultan Selim kul ile yekdil olup babası Sultan Bayezid’i tahttan indirdi, ammâ bu cefâlar olmadı.

highlight @ page 214, loc. 3272-3272

  • İstanbul’da bu tarihe doğru 500 meyhâne sayılmıştır. II. Osman, meyhânelere baskın yapıp bulduğu yeniçerileri ağır cezalara uğratmış, ayaklanan yeniçerilerin Osman’a karşı suçlamalarına başlıca bu sert tutumu neden olmuştu.

highlight @ page 267, loc. 4094-4096

  • Özetle, XVII. yüzyılda ziyadesiyle tutucu Hanbelî mezhebinin temsilcisi İbn Taymiyye’yi izleyen Kadızâdeliler, tarikatlara, tekke ve zâviyelere ve mensuplarına karşı saldırgan bir tutum içine girmişlerdir.

highlight @ page 289, loc. 4424-4425

  • Şunu da belirtmek gerekir: Osmanlı toplumu çıkarları, hayat tarzı ve görüşü birbirine zıt iki sınıftan oluşmaktaydı. Patrimonyal pâdişahlık rejimi, imtiyazlı kullar idaresine dayanıyor, saray ve kulların hayat felsefesi ve yaşam tarzı, halkın inançları, yaşayış tarzıyla karşıtlık içinde bulunuyordu.

highlight @ page 290, loc. 4447-4449

  • Kadızâdelilerin, daha doğrusu onların düşünce kaynağı Mehmed Birgivî’nin temel düşüncesi, Kur’an ve sünnet dışında halk arasında yaygın her türlü bid’at’ın temizlenmesidir.

highlight @ page 294, loc. 4504-4506

  • Tarikatlardaki raks ve semâ’ daha Kanunî zamanında dinî tartışmaların odağı haline gelmişti. Şeyhülislâm Ebussuûd, bu âyinlerin haram olduğuna dair fetvâlar vermiş; tarikat ehli, özellikle Mevlevîler, karşı delillerle tartışmaya girmişlerdir.

highlight @ page 295, loc. 4519-4522

  • Bu konulardaki görüş ayrılığını aslında, “Tanrı bilgisine ve Tanrı’ya nasıl erişilir?” sorusu belirler.

highlight @ page 295, loc. 4523-4524

  • Tarikatlarda dört kapıdan geçilerek Tanrı’ya ulaşılır: I. Şerîat (İslâmî temel bilim), II. Tarikat (kutsal sözün iç anlamına, batna erişme, ancak bir mürşidin, yol göstericiliğiyle gerçekleşebilir), III. Mârifet, bireyin batınî anlama erişmesi, IV. Hakikat, ilâhi gerçeğe, tanrısal nûr’a erişmedir. Türk tarihinde büyük mutasavvıflar (Mevlânâ Celâleddîn, Şeyh Bedreddîn), hayatlarının ilk döneminde medrese âlimleri idiler. Gerçeğe yalnız mistik hads (ilham) ile, birtakım âyin ve pratiklerle vecd (extasy) halinde erişilir. Büyük Varlık içinde yok olmak, kendini unutup Tanrı’yla birlik haline gelmek, vahdet-i vücûd (pantheism) tasavvuf felsefesinin özüdür.

highlight @ page 296, loc. 4532-4536

  • Kadızâdeli vaazlarının etkisini görmekte abartma yoktur. Câmilerde kalabalık halk kitleleri, sarayın ve zorbaların sorumsuz sömürü ve istibdadına karşı Kadızâdelilerin vaazlarında güç ve cesaret kazanıyordu. Halk Kadızâdelileri kendisine yakın hissediyor, işret meclislerinde zevk u safaya dalan, servet ve lükse düşkün saray etrafındaki kullar sınıfına ve yeniçeri cuntasına kin ve gayzla bakıyordu.

highlight @ page 297, loc. 4548-4551

  • Kadızâdeli’ye Göre Bid’atlar Kadızâde’ye göre İslâm’a aykırı 21 bid’at’tan başlıcaları şunlardır: 1. Ezan ve Kur’an’ın makamla okunması, 2. Semâ‘ ve devrân’ın câizliği, 3. Tütün, kahve ve keyif verici maddelerin haram olmaması, 4. Muhyiddîn-al ’Arabî’nin kâfirliği, 5. Yezîd’e lanet olunması, 6. Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan örf ü âdât ve gelenekler, 7. Kabir ve türbe ziyareti, 8. Büyüklerin el ve eteğinin öpülmesi ve selâm verirken eğilme, 9. “Emr bi’l-ma’rûf ve nehy ‘ani’l-münker” (iyiliği emredip kötülükten men’etme emrini izlememek), 10. Rüşvet

highlight @ page 298, loc. 4562-4570

  • Sorunun aslını Kâtib Çelebi Mîzân’da iyi özetlemiştir. Kadızâdeliler, Hanbelî İbn Taymiyye’yi izleyerek sadece nâssa, Kur‘an ve hadise itibar ederken, Hanefî mezhebi istihsân ve icmâ’-i ümmet prensipleriyle topluma mal olmuş âdetleri toplumun iyiliği için kabul etme yanlısı idi; çatışmanın aslı, mezhep farkından kaynaklanmakta idi.

highlight @ page 299, loc. 4579-4581

  • Vâizlerin ayrıcalığı şundan ileri geliyordu: Vâiz, hutbede yalnız din konusunda değil, toplum ve devlet işleri üzerinde de cemaate hitap etme ayrıcalığına sahiptir.

highlight @ page 301, loc. 4606-4607

  • Kızılbaş söyleminin kaynağı şudur: Batı Anadolu sınır bölgesinde XIII. yüzyılda savaşan Türkmen gazileri kızıl-börk giymekteydi. Sonraları Osmanlılar Şi‘î ve Alevî gruplarını bu eski adlarla anmışlardır. Kızılbaşlık ile Alevîlik, aynı mezhep mensupları için kullanılmıştır.

highlight @ page 308, loc. 4708-4710

  • IV. Murad’ın sipahilere vergi toplama izni vermediği zamandan beri sipahiler, başlıca bu işin peşinde idiler. “Şimdi bu gelirleri toplama yetkisini üzerine alan bostancılar veya vezir adamları halkı soymuyor mu? Biz beş alıyorduk, şimdi onlar on alıyor” diye reâya soygununun sürüp gittiğini iddia ettiler.

highlight @ page 338, loc. 5181-5183

  • Mehmed’in tahta oturtulmasından sonra bir arz gününde pâdişah Abdülaziz Efendi’ye hitapla, “İşitdim, akça ve rüşvet alınurmuş, niçün rüşvet alırsuz?” demiş. O zaman Abdülaziz, çocuk sultana, “Baka cânım, sana bunu kim öğretti?” demiş, bunu övünerek bazı kimselere anlatmış (Abdülaziz, İbrahim’in katlinde söylediklerini ve Kösem ile tartışmalarını övünerek her yerde anlatmayı âdet edinmişti.

highlight @ page 345, loc. 5287-5290

  • Yıldızlara göre karar verme, astroloji, Mezopotamya medeniyetinden İslâm’a geçmiş, herkesin inandığı ve ona göre hareket ettiği bir gelenekti. Osmanlı Devleti dahil, tüm İslâm saraylarında daima bir müneccimbaşı bulunur, eşref saat veya nahs saati belirlerdi; Ahkâm-i Sâl adıyla anılan kitaplarda bir yıl içinde iyi ve kötü zamanlar pâdişaha sunulurdu.

highlight @ page 353, loc. 5401-5404

  • İngiliz tüccâr R. Bargrave’in yazdığına göre o zaman İbrahim için halk “crazy” (çılgın) veya “mad” (deli) diyormuş; The Travel Diary of Robert Bargrave, Levant Merchant, 1647-1656, yay. M. G. Brennan, Londra, 1999, s. 18-19.

highlight @ page 355, loc. 5432-5434

  • Abdülaziz pâdişahın masraflarını dahi eleştirir: Yazın Keşiş Dağı’ndan (Uludağ) saraya buz gönderilirmiş, bunun için Bursa ihtisâb gelirinden 30.000 akça ödenir ve kayıklarla buz saraya eriştirilirmiş. “Bu israftır. Şerîat’a aykırıdır” (s. 219-220). “Devlet erkânı bunu zat-i şahâneye arz etmezler.”

highlight @ page 446, loc. 6835-6838

  • Girit’ten gelen başı ayağı çıplak yüz kadar yeniçeri dokuz dönem maaşlarını alamadıklarından Yeniçeri Ağa-kapısına varıp ağlayarak şikâyette bulundular (bu şikâyetin bir nedeni Venedik kalyonlarının İstanbul’dan Girit’e para ve mühimmat gitmesini engellemesiydi).

highlight @ page 449, loc. 6881-6883

  • Her ne telhîs edersem aksi emredilmeye, yerine getirilmesi (tenfîzi) kabul edilmeli, 2. Aşağı ya da yukarı mertebede her türlü memuriyet için hiçbir yerden “sevk ve şefa’atle” bana baskı yapılmayacak, böylece ben devlete en yararlı kişileri hizmete alabileyim, 3. Tüm kargaşanın bir nedeni de şudur: Vezir ve vekîllerden birini, güveniniz veya verdiği mal (rüşvet) dolayısıyla şerîk (ortak) yapmayın, böylece benim iktidarımın bağımsızlığına halel vermeyin, 4. Hakkımda kötü şeyler söyleyen münafıkların dedikodusuna kulak asmayın. Çünkü herkes bir pay alma peşindedir, herkesi memnun etmek mümkün değildir, bu yüzden bu makama gelenlere karşı haset ve düşmanlık duyanlar çok olacaktır.425

highlight @ page 459, loc. 7026-7027

  • 10Veziriâzam Galata meyhânelerinden başka suriçi İstanbul’da 500’den çok meyhâne olduğunu, kapanmasın diye kendisine on beş yûk (1.500.000) akça rüşvet önerildiğini belirtir; Sinan Paşa rüşvete “dönüp bakarsam bana haram olsun” diye ekliyor (Telhîs, 33).

highlight @ page 474, loc. 7254-7256

  • 14Sahte berâtlarla timarlar ve terfîler yapılmakta. Bunun kaynağı, reîsülküttâba sorulduğunda, on beş yıldır bu yolsuzluğun sürüp gittiği ortaya çıktı. Eski berâtlar su ve süngerle silinip hak etmeyenler için dirlik ve timar yazılırmış. Dîvân’da bu işle uğraşan 50–60 kişi varmış (Telhîs, 73).

highlight @ page 476, loc. 7291-7294

  • İstanbul iaşesi devletin başlıca konularından biriydi. İstanbul’da pazar teftişinde veziriâzam, İstanbul kadısı, yeniçeri ağası ve çavuş-başı birlikte şehri gezerler, halkın temel yiyeceği ekmek maddesi önemle teftiş olunuyor (Karadeniz fırtınaları yüzünden Kırım’dan gelecek tahılla ilgili sıkıntı evvelce bir telhîsde konu olmuştu). Fırıncılar, buğday ve un fiyatlarındaki artış dolayısıyla fiyat ayarlanması istediler.

highlight @ page 478, loc. 7317-7321

  • İspanya ve Portekiz, Hindistan limanlarında egemen oldu, her yıl Yemen’e saldırıda bulunmakta, Yemenlilere güvenilmez. Araplardan kalelere asker koysak güvenilmez. Ehnûm Kalesi’ne konan Arap askeri hâin olmuş, kale yeniden alınıp hepsi kılıçtan geçirilmiştir. Yemen etrafında başka beylerbeyilikler yoktur (bu yüzden itaat altına alınamıyor). Mısır’dan gerekli asker yardımı gitmez. Bunun için Mısır paşasına emir gönderile. Her yıl gönderilen Mısır hazinesinden (irsâliye) bunun için para ayrılmalı.

highlight @ page 492, loc. 7537-7541

  • “Vilâyet-i Yemen hôd Kâbe-i müşerrefe ve Medine-i münevverenin kilidi”dir (aynı söylemi 1625’lerde Kösem de kullanır, o zaman Yemen’de isyan vardır. Ek. Kösem Sultan’a gönderilen telhîs). Kaleye Araplardan asker koymak hatâdır, çünkü “hiyânetleri mukarrerdir”.

highlight @ page 493, loc. 7559-7561

  • Hâs-Bağçe’de işret meclisinde pâdişahın yalnız yakınları nedîmler (musâhibler) ile gözlerden uzak (halvet) içki ve eğlence âlemleri, çok eskiden beri Doğu saraylarında sürüp gelen bir gelenektir. Sultan İbrahim’in özellikle bu halvet toplantılarına düşkün olduğu, vâlide sultanın meclisler düzenlediği de bilinir.

highlight @ page 512, loc. 7843-7846

  • Çağdaş kaynaklar pâdişaha “rüşvet” verildiğini yazarlar.

highlight @ page 515, loc. 7892-7892

Convert your Amazon Kindle highlights, notes and bookmarks into markdown files using:
https://github.com/rc2dev/fyodor

I also generated and then edited this text using fyodor.